Avrasya su samuru (Lutra lutra), dünyanın farklı bölgelerinde olduğu gibi Türkiye’de de nesli tükenme tehlikesi altında bulunan bir canlı. Genellikle temiz, oksijen seviyesi yüksek ve besin açısından zengin sularda yaşamayı tercih eden su samurları, doğada var oldukları alanların ekolojik dengesini koruma açısından büyük önem taşıyor. Bilim insanları, bu türün görüldüğü su havzalarının biyolojik çeşitlilik bakımından zengin, ekosistem açısından ise sağlıklı olduğuna dikkat çekiyor.
Marmara Denizi’nde Umut Veren Görüntü
Geçtiğimiz yıl İstanbul’un Silivri sahillerinde gözlemlenen Avrasya su samuru, bu yıl da Tekirdağ kıyılarında ortaya çıktı. Marmara Denizi’nin uzun yıllardır yaşadığı kirlilik, oksijen yetersizliği ve biyolojik çeşitlilik kayıplarına rağmen, aynı türün iki yıl üst üste görülmesi uzmanların ilgisini çekti. Özellikle 2021 yılında yaşanan müsilaj felaketi sonrası, Marmara’nın canlı yaşamı büyük darbe almıştı. Bu nedenle su samurunun Marmara kıyılarında gözlemlenmesi, bazı bölgelerde deniz ekosisteminin toparlanma işaretleri verdiği şeklinde yorumlanıyor.
Uzmanların Değerlendirmesi
Deniz biyologları, Avrasya su samurunun Marmara’da ortaya çıkmasını “umut verici ama dikkatle takip edilmesi gereken bir gelişme” olarak değerlendiriyor. Çünkü bu canlılar, yaşadıkları ortamdaki en ufak olumsuz değişimden bile etkilenebiliyor. Uzmanlar, Marmara’da gözlemlenen su samurlarının kalıcı olarak burada yaşamalarını sağlayabilmek için deniz kirliliğinin azaltılması ve oksijen seviyelerinin artırılması gerektiğini vurguluyor.
Bir deniz ekoloğunun ifadesiyle:
“Avrasya su samurları, doğada su kalitesinin en önemli göstergelerinden biridir. Eğer bir bölgede bu canlıya rastlanıyorsa, orada hâlâ temiz ve oksijen bakımından zengin su alanları vardır. Ancak bu tek başına kalıcı iyileşme anlamına gelmez. Marmara Denizi’nin geneline baktığımızda hâlen ciddi riskler devam ediyor.”
Marmara Denizi’nin Çığlığı
Marmara, son yıllarda artan sanayi atıkları, tarımsal kimyasallar, evsel atıklar ve bilinçsiz yapılaşmalar nedeniyle ağır bir kirlilik baskısı altında. Çeşitli araştırmalara göre, denizin bazı bölgelerinde oksijen seviyeleri kritik düzeylere kadar düşmüş durumda. Bu durum yalnızca balık popülasyonlarını değil, ekosistemin tamamını tehdit ediyor.
Su samurlarının varlığı bu açıdan “çevre için bir alarm ve umut” olarak görülüyor. Uzmanlar, Marmara’nın hâlen canlı kalabilen noktalarının bulunduğunu, ancak bu alanların korunmaması halinde tamamen yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacağını ifade ediyor.
Biyoçeşitlilik İçin Önemi
Su samurları, sadece sevimli görüntüleriyle değil, aynı zamanda doğadaki işlevleriyle de kritik bir rol üstleniyor. Balık, kurbağa, tatlı su yengeci ve küçük memelilerle beslenen bu tür, av-popülasyon dengesi açısından da önemli. Su samurlarının bir bölgede varlığını sürdürebilmesi, aynı zamanda o bölgede yeterli besin zincirinin bulunduğunu da kanıtlıyor. Marmara kıyılarında görülmeleri bu nedenle biyolojik çeşitlilik için değerli bir gelişme olarak değerlendiriliyor.
Gelecek İçin Umut mu, Geçici Bir Misafirlik mi?
Avrasya su samurunun Marmara’da gözlemlenmesi, ekolojik açıdan olumlu bir gelişme olarak karşımıza çıkıyor. Ancak uzmanlar, bu durumun kalıcı olabilmesi için ciddi çevresel adımların atılması gerektiğini söylüyor. Deniz temizliği çalışmaları, sanayi ve evsel atıkların kontrolü, tarımsal kirliliğin önlenmesi ve Marmara ekosisteminin yeniden canlandırılması gibi politikaların acilen uygulanması gerekiyor.
Aksi halde, bugün nadir de olsa Marmara kıyılarında görülen su samurları, gelecekte yalnızca “geçmişte vardı” diye hatırlanan türlerden biri haline gelebilir.
Doğayı Korumak Hepimizin Görevi
Su samurunun Marmara Denizi’nde görülmesi, yalnızca bilim insanlarını değil, tüm toplumun dikkatini çekmesi gereken bir gelişme. Çünkü bu canlı, bizlere doğanın hâlen tamamen kaybolmadığını, doğru adımlar atılırsa yeniden nefes alabileceğini gösteriyor. Ancak bu süreç yalnızca yetkililerin değil, her bireyin sorumluluk almasıyla mümkün olabilir. Atıkları doğru şekilde yönetmek, denizi kirletmemek ve doğaya duyarlı yaşam alışkanlıkları geliştirmek, Marmara’nın geleceği için hayati önem taşıyor.
Henüz Yorum Yok